UZAY ARAŞTIRMALARI (7.SINIF)

GÖK BİLİMİN GELİŞİMİ
Astronomi diğer adı ile gök bilimi, gök cisimlerinin yapısını, özelliklerini ve hareketlerini inceleyen bilim dalıdır. Kısacası evrenin içerdiği her gök cismi, maddesi ve gök olayı astronominin çalışma alanına girmektedir.

Astronomi bilim dalında çalışan bilim insanları astronom adını alır.
(Resim: Astronom)

Astronomlar, astronotlarla karıştırılmamalıdır. Astronotlar, uzay çalışmalarına katılmak üzere eğitim alan kişilerdir.
(Resim: Astronot)

Astronomi bilimi ise astroloji ile karıştırılmamalıdır. Astronomi bir bilim dalı, astroloji; kişilerin doğum bilgilerini gezegenlerin konumu ile ilişkilendirerek çıkarımlarda bulunan bir inanç sistemidir. Bu inanç sistemi ile ilgili çalışan kişilere astrolog adı verilir. Astrologlar bilim insanı değildir.
(Resim: Astrolojideki burçların simgeleri)
Astrolojide, belirli tarihler arasında doğan kişiler belirli burçlara dahil edilir. Burçların, kişilerin özelliklerinin belirlenmesinde rolü olduğu düşünülür.

İlk medeniyetlerde günümüzdeki gibi ışıklandırma olmadığı için geceleri gökyüzü tüm çıplaklığıyla gözler önündeydi. O dönemlerde insanlar zamanlarının büyük bir kısmını açık havada geçirdiklerinden gökyüzündeki değişik gök cisimlerinin ve gök olaylarının farkına kolaylıkla varmışlardır.

Gök cisimlerinden bazılarının diğerleri gibi göz kırpmadıklarını ve bunların diğerlerinden farklı hareket ettiklerini görmüşler ve daha sonraları onlara “gezegen”, diğer parıltılara ise “yıldız” demişlerdir. İşlerini planlayabilmek için Ay ve Güneş’in görünür hareketlerine dayalı takvimler oluşturmuşlardır.

Tarih öncesi çağlardan 17. yüzyıla kadar yıldızlar, üzerinde yaşadığımız Dünya, uydumuz Ay, en yakın yıldız olan Güneş, gezegenlerden; Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn biliniyordu.

1609 yılında Galileo Galilei (Galileyo Galileyi), ilk gök bilim teleskopunu icat etmiştir.
(Resim: Galileo Galilei)
Teleskop, uzak nesneleri gözlemlemek amacıyla kullanılan bir araçtır. Gökyüzünde gözlemlenilen nesnelerin çoğundan gözümüze ulaşan ışık, görülemeyecek kadar zayıftır. Işık teleskopları (optik teleskoplar), bu nesneleri yakınlaştırarak daha iyi görülmelerini sağlar.

Teleskobun icadına kadar gezegenler, gökyüzünde birer noktadan ibaretti. Teleskobun icadı ile gök bilimde yeni bir sayfa açılmış, gelişmeler birbirini takip etmiştir.

17. YÜZYIL
Galileo Galilei (1564-1642), teleskobunu gökyüzüne çevirdiği zaman o güne kadar çıplak gözle görünenden çok daha sönük gök cisimlerini görebilmiştir. Böylece 17. yüzyılın sonlarında, bilinen gökcisimlerinin sayısında artış olmuştur. 1688’de Isaac Newton (Ayzek Nivtın) ilk aynalı teleskobu üretmiştir.

18. YÜZYIL
Yeni kuyruklu yıldızlar keşfedilmiştir. Wilhelm Herschel (Vilyım Herşel) (1738-1822) tarafından Güneş sisteminin yedinci gezegeni Uranüs ile onun uydularından Oberon (Oberyon) ve Titania (Titanya) ile Satürn’ün uydularından Enceladus (Enkaladus) ve Mimas (Mimas), bu yüzyılın önemli keşifleri olmuştur. 1705 yılında Edmond Halley (Edmınd Halley), kuyruklu yıldızların belirli aralıklarla Dünya’nın yakınından geçtiklerini göstermiştir.


19. YÜZYIL
1845 yılında William Parsons (Vilyım Parsıns) çapı 1,26 metre olan bir merceğe sahip teleskop üretmiş, teleskobu ilk kullandığında, Satürn’ün yeni bir uydusunu keşfetmiştir. Neptün gezegeni ve uydularından Triton (Triton), Satürn’ün uydularından Hyperion (Hiperyon) ve Phoebe (Pob), Uranüs’ün uydularından Ariel (Ariyel) ve Umbriel (Ambrel), Mars’ın uydularından Phobos (Pobos) ve Deimos (Daymos), Jüpiter’in uydusu Amalthea (Amalta) keşfedilmiştir.

20. YÜZYIL
Binlerce asteroid ve kuyruklu yıldız bu yüzyılda keşfedildi. Plüton (1930) ve hız kazanan yeni gezegen araştırmaları bu yüzyıla damgasını vurmuştur. 1959’da çarparak da olsa Ay’a ilk kez inen insansız uzay aracı, Luna 2 dir. Ay’ın karanlık yüzeyine ait ilk resimler Luna 3 uydusuyla çekilmiştir. Ay’a ilk insanlı iniş 20 Temmuz 1969’da gerçekleşmiştir. Apollo 11 uzay aracının üç astronotundan Neil Armstrong (Nil Armsıtrong) ve Edwin Aldrin (Edvin Aldrin), Ay üzerinde yürüyen ilk kişiler olmuştur.

21. YÜZYIL
Gezegen tanımının yeniden yapılandırılmasının ardından Uluslararası Astronomi Birliği (IAU), Ağustos 2006’daki toplantısında Plüton’un “gezegen” sınıfından çıkarılarak “cüce gezegen” sınıfına alındığını duyurmuştur.

Gözlemevleri, gece gökyüzünün izlendiği özel yerlerdir. Günümüzde, yeryüzünde ve uzayda gözlemevleri kurulmakta, uzay araştırmaları gözlemevlerinde bulunan gelişmiş teleskoplarla yapılmaktadır.
(Resim: İspanya’da, astronomi alanında araştırmalar yapılan bir gözlemevi)
Yüksek nitelikli teleskoplar, mümkün olduğunca çok ışık yakalayabilmeleri için devasa aynalarla veya merceklerle donatılmıştır. Bu teleskoplar, merceklerin yanı sıra nesnelerin görüntüsünü kaydeden özel bir kameraya ve çeşitli ölçüm aletlerine de sahiptir. Teleskobu doğru yöne yönlendirmek için elektrik motorları kullanılır.

Dünya’nın en büyük teleskopları, yansıtmalı (reflektör) teleskoplardır. Bu teleskoplarda ışığı toplamak için çukur ayna kullanılır. İkinci bir ayna, ışığı göz merceği denilen daha küçük bir merceğe yönlendirir. Göz merceği de ışığı, göze ya da bir kayıt cihazına odaklar.

UZAY TEKNOLOJİLERİ
Uzayda başka dünyalar var mıdır? Diğer bir ifade ile başka gezegenlerde hayat olup olmadığı, geçmişten günümüze insanoğlunun en büyük merak konusudur. Bu nedenle insanlar uzayı keşfetmek için araştırmalar başlatmış, teknolojik araçlar keşfetmiş, gözlemevleri kurmuşlardır.

Uzayın keşfi, devasa bir projedir ve insanlık olarak biz hâlen bu yolun başındayız. İnsanoğlunun gezegenimiz dışında ayak bastığı tek gök cismi Ay’dır. Ancak gelişen teknoloji ile üretilen insansız uzay araçları pek çok gezegene ulaşmış, gezegen yüzeyinden aldığı bilgileri dünyaya ulaştırmıştır.

Bir aracın uzaya gidebilmesi için öncelikle Dünya’nın kütle çekimi kuvvetini yenmesi gerekir. Bu nedenle uzay aracı olarak yukarı doğru hızla yol alan roketler kullanılır.

Dünya’nın ilk yapay uydusu Sputnik 1, 4 Ekim 1957 tarihinde Sovyetler Birliği tarafından uzaya fırlatılmıştır. Uzaya çıkan ilk insan 27 yaşındaki Sovyetler Birliği hava kuvvetleri pilotu Yuri Gagarin’dir. Gagarin, 12 Nisan 1961’de uzay kapsülünün içerisinde Dünya’nın etrafını bir kez dolaşmıştır.

16 Temmuz 1969’da ABD’nin Apollo II isimli uzay aracı, Ay’a insan taşıyan ilk araç unvanını almıştır. Bugüne kadar on iki ABD vatandaşı astronot, Ay yüzeyinde yürümüştür. 1972’den beri Ay yüzeyinde kimse yürümemiştir. Bunun en önemli sebebi bu projelerin çok karmaşık ve maliyetli olmasıdır.

Uzayda bir gezegenin ya da başka bir gök cisminin çevresinde dönen herhangi bir nesneye uydu denir. Ay, Dünya’nın tek doğal uydusudur. Çeşitli amaçlarla Dünya’nın yörüngesine oturtulmuş yapay uydular da vardır.
(Resim: Uydu)

Uydular gönderdikleri radyo sinyallerinin çanaklar tarafından yakalanması yoluyla Dünya ile iletişim kurarlar. Bazı sinyaller uydunun konumunu bildirirken bazıları Dünya’nın fotoğrafının çekilmesinde ya da haritaların oluşturulmasında kullanılabilir.
(Resim: Uydu alıcısı)

Uydular başlıca beş görev için kullanılır. Haberleşme (TV ve telefon sinyallerinin iletilmesi), konum belirleme (GPS), meteoroloji (hava durumu tahminleri ve havanın izlenmesi), doğal kaynakların izlenmesi (okyanus sıcaklığının ölçülmesi ya da arazi kullanımının takibi), casusluk dâhil olmak üzere askerî amaçlar uyduların kullanıldıkları alanlardır.
(Resim: GPS (konum belirleme cihazı))

Gök bilimle ilgili araştırma ve deneyler yapan insanlı uydular uzay istasyonu adını alır.
(Resim: Skylab Uzay İstasyonu)
Şimdiye kadar dört uzay istasyonu kurulmuştur. Bunlar Sovyet yapımı Salyut I ve Mir, ABD yapımı Skylab (Sıkaylab) ve uluslararası iş birliği ürünü Uluslararası Uzay İstasyonu’dur.
(Resim: Mir Uzay İstasyonu)

Uluslararası Uzay İstasyonu (UUİ), on altı ülke tarafından iş birliği ile Dünya yörüngesinde inşa edilen uzay laboratuvarıdır. UUİ mürettebatı uzayda tıp ve biyoloji araştırmalarından hava tahminleri ve gök bilimi araştırmalarına kadar çeşitli dallarda araştırmalar yürütmektedir.
(Resim: Uluslararası Uzay İstasyonu)

Bilimsel araştırmalarda yoğun kullanılan araçlardan birisi de gök cisimlerini incelemek üzere gönderilen robotik uzay aracı olan uzay sondalarıdır. Sondalar sayesinde pek çok gezegen, uydu, kuyruklu yıldız ve asteroide ulaşılmıştır.

UZAY KİRLİLİĞİ
Uzay kirliliği son kırk yılda ortaya çıkmış bir sorundur. Dünya’nın çevresinde değişik yörüngelerde dönen ve artık bir işlevi olmayan insan yapımı cisimlerin tümü uzay kirliliği olarak adlandırılır. Ömrünü tüketmiş uyduların yanı sıra roketlerin uzaya bırakılan üst aşamaları uzay kirliliğinin en yaygın nedenlerindendir.

Fırlatılan ilk uydudan günümüze kadar geçen 40 yıllık sürede uzay araştırmalarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Ay’a, Mars’a ve Venüs’e uzay araçları gönderilmiştir. Hatta Güneş sisteminin ötesine uzay araçları gönderilmiştir. Uzay araştırmaları için 4 binden fazla roket uzaya gönderilerek roketlerin bazı parçaları uzaya bırakılmış, bazı roketler de patlamış, enkazları uzaya yayılmıştır. İşe yaramayan bu cisimler Dünya çevresinde dolanan bir çeşit hurda yığını oluşturmuştur.

Uzay kirliliği günümüzde günlük yaşamı olumsuz etkilemediği için önemsiz gibi görünmektedir. Önlem alınmazsa 25-30 yıl kadar sonra kirliliğin boyutları artacak, uzay araştırmaları bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Uydular aracılığı ile alınan hizmetlere de bu durum olumsuz yansıyacak haberleşme, ulaşım, ulusal güvenlik gibi alanlarda aksamalar yaşanacaktır.
(Resim: Dünya'nın yörüngesindeki yapay uydular ve parçaları)

Uzay kirliliği için alınacak ilk önlem, kirliliği azaltabilecek tedbirler almaktır. İkinci önlem ise temizleme çalışmalarıdır. Ancak bu çalışmalar oldukça maliyetli olduğundan henüz mümkün görünmemektedir.




Yorumlar